Kayıtlar

dermanı yoktur bilirim*

Kalbin merkezine gelip kurulmuş, mazide kaldı dense bile halen orda olduğunu yer yer ufak kalp sızılarıyla hissettiren sevgili gibisin resmen Münücüm J  Bambaşka bir konseptte, başka bir tema ile metin oluşturmak üzere oturdum bilgisayarın başına. Eda Baba Beni Vur’u söylemeye başladı. Ben kontrolsüzce sana yazdım J  Cemal Süreya’nın “Ben senden başkasına kapı nasıl açılır bilmiyorum” dediği yerdeyim özetle J  Yok o metni de oluştururum da seninle bir kavuşmamız lazım evvelinde J Aklımızın ucundan dahi geçmeyen, karantina günlerinin içine düştük Münücüm, şu an oradan bildiriyorum. Bir kısmımız baya ruh sağlığını bozar düzeyde kendini, sevdiklerini bu salgından koruma telaşına düştü. Bir kısmımız yok ya bize bir şey olmaz hem var ya bizim DNA’mız çok sağlam olduğundan Türklerde görülmüyormuş kafasına ulaştı (hem de baya baya 0’dan 100km hıza 2,6sn de çıkan şahane bir araba gibi ulaştı) Bir kısmımız gerekli olduğu kadarıyla önlemini alıp evine çekildi.  Ben üçüncü ekiptenim Münü

hüzünsüz maddeler

Resim
Vay neymiş tamam iyiymiş hoşmuş da hep hüzünlü, azıcık da depresif şeyler yazıyormuşum. Tabi hüzünlü şeyler de oluyormuş bu hayatta ama hiç mi kıpır kıpır anlatacak bir şeyler yokmuş. Anlatacak kıpır kıpır bir şey bulabilir miyim diye düşünürken enerjisiyle kıpır kıpır yapan şarkıyı buldum:)) aç bunu dinleyelim Münücüm;) Hüzünsüz maddeler sıralayayım ben de sana şarkıya paralel;)) * Hoşgörü insanı olgunlaştırır sanırdım ben, kalbi ferahlatıp sevgiyi de büyütürmüş. * Gurur meselesi yapmak hayatı zorlayıp yolları tıkamak dışında bir işe yaramazmış. * En büyük iç ferahlığı netlikle gelirmiş. * Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez düşüncesini kabullenmişken elmanın da bal gibi sevdiğine şahit olmak başlı başına keyiflenme sebebiymiş.  Şarkının olur olmaz gülesim geliyor kısmında kendimi bulmuş olabilirim Münücüm, zira tüm günüm öyleydi bugün. Bak mesela bu şarkı eşliğinde yazdıklarımı okurken kahve gitmez, dondurma yiyelim feri kuzusunu da

sevdaya dahil

Attila İlhan'ın enfes şiiri "ayrılık da sevdaya dahil"i Zuhal Olcay'ın yakamoz ışıltıları arasındaki durgun denize benzeyen sesinden dinlerken "sevdaya dahil"ler listesi yapacağım Münücüm rica ediyorum yaz:p * Sohbet etmeyi, sarılmayı, koklamayı, beraber gülmeyi özlemek sevdadandır zaten fakat yüzünü görmeyi, sesini duymayı özlemek de sevdaya dahil * Ağlama nöbetlerinin sonrasında anlayış göstermeye, yeni duruma alışmaya çalışmak da sevdaya dahil * Buz gibi bir sohbetin ortasında muzip bir ima ile göz göze gelip gülümsemek de sevdaya dahil * Kıskançlık belirten bir tepki sahiplenmelere yol açar korkusuyla tepkilerden kaçarken değişen yüz ifadesi, geçmeyen kızgın hal de sevdaya dahil * Rest çekip dönüp gidecekken aynı hadise benim başıma gelse ne yapsın isterdim diye empati üstadı kesilip tam da görmeyi umacağın anlayışı göstermek de sevdaya dahil * Canım peki bu lime lime olmuş kalbi napacaz sorusunu askıya almak da sevdaya dahil * Koskoca Saba

EHİL Mİ ZİYALAR?

               Hepimizin yaşanmışlıklarında güzel ve acı anılar var Münü. Anlatsa efsane yazsa roman olur. Böyle diyordu bir Yeşilçam'da ki jön. Gerçekten de, gerçek olma payı çok yüksek bu sözün. Anadolu'nun genlerine işlemiş olan bu yaşanmışlıkları anlatma arzusu, eğitimle taçlandırılabilseydi vatanın her metrekaresinden sanatçı fışkırırdı.          Herhangi bir göz kusuru olmayan her insan üç boyutlu görme yetisine sahiptir. Kabul edelim üç boyutta yaşadığımız şeyleri beş boyutta yaşamışcasına anlatıyor ve mübalağa sanatını tam yerinde kullanıyoruz. Kabul ediyorsunuz değil mi? Uzaklara gitmeye gerek yok her on arkadaşımızdan birisi Ziya olarak adlandırdığımız hayali uçuşlara sahiptir. Arkadaşlarınızı bir düşünün; hayali uçuşlara sahip çevrenizde ki o ismi hemen buldunuz değil mi? Aman Münevver okuyanlara söyle sakın gülmesinler. Hayatlarında Ziya olanlar, onlara sahip çıkmalı. Çünkü Ziyalar çok azaldı.          Hayal kuramamak günümüz hastalığıymış. Hastalığımı yeni öğren

özlem sorunsalı

Taaa yıllar öncesinden bir sahne anlatıp gitmeye geldim Münücüğüm. (gitmeye gelmek üzerine uzun uzun konuşalım ama bir ara, hem hüzünlü hem de pek çok durum için çok yerinde bir ifadeymiş:)) Kantinde bir arkadaşın masasına oturdum, yüzünde karmaşık bir ifade; ağlamış ama yıkılmış dağılmış bir hali yok. Hiç sormasam mı? Masaya oturarak hikayeye bir yerinden dahil olmuş bulundum. İyi misin? dedim. Az evvel ağladığı her halinden belli insana iyi misin diye sormak da lafa nasıl gireceğimi bilemedim müsadenle şurdan saçmalayarak geliyorum demek gibi bir şey. Valla bilmiyorum dedi. Noldu dedim.  Karton bardakta dünyanın tadı en kötü kahvesini içiyorum o arada, fakat o yıllar ağzımızın tadı o kadar yerinde ki kahvenin rezalet oluşu bir gülümsemeyle geçiştirilebilecek bir mevzuu gözümüzde.  O yıllar malum gönül hadiselerinin gündemimizde yer tutma yüzdesinin hatrı sayılır bir oranda olduğu yıllar. Noldu? nun cevabı da tahmin edebileceğiniz üzere o kanaldan geldi. Efendim masasına oturup
  SEGEVMEGEK İnsanoğlu ne zaman yabancılaştı birbirine? İki farklı dilden, iki farklı renkten, iki çocuk, iki saat boyunca kesintisiz anlaşıp oyun oynarken , iki rakamının mucizevi bir bağlaç görevi yoksa hayatta,   kaç yaş gerekliydi bizi ayrıştırmak için, kaç yıl gerekiyordu anlaşılmamak için.                 Güzel olan çocukluk muydu yoksa geçmemiş yıllar mı bilemedim. Yıl almasaydık heybemize hala güzel miydik? bu soruyu kendime sormaya cesaret bile edemedim.                   Benim için kahraman olan bu iki çocuktan kızım olana nasıl anlaştınız arkadaşınla diye sorduğumda bana öyle şaşkın bir bakış attı ki utandım çünkü onların yaptığı normaldi ve anormal olan benim sorumdu. Sevgi evrenseldi. Bilmem anne anlaştık işte dedi. Cevap bu kadar basit ve anlamlıydı. Haklısın dedim ve sustum.                   Ruhlarımız hazır olduğunda mı anlıyoruz gerçekleri yoksa gerçeklere ruhlarımız hazır olduğunda mı gereksiz anlam yüklüyoruz. Büyüdükçe biz ne yapıyoruz? Sevgi dilim

kalbim,ki kendisine kefilim,

Geçen ay bi kızla tanıştım Münücüm, tanışma dediysem aklına gülücükler saçarak toplanmış bir arkadaş ortamında bir araya gelmiş iki insan gelmesin. Ben gece yürüyüşü yapıyordum artık fit mi olurum depresyona mı girmem hangisine faydası olursa ordan yararlanmış olayım diye, o da yürüyüş parkurunun yanındaki bankta oturuyordu. Ayaklarını bankın ucuna koyup dizlerini karnına çekip oturmuş, kulağında kulaklık, kollarını da bağlamış dış dünyaya öyle böyle değil komple kapattım kendimi mesajını iliklerimize kadar hissedelim diye. Bir şarkıya fazlaca kaptırınca hafif sallanarak bedenen eşlik eder ya insan öyle dinliyor kulaklığından tüm hücrelerine hüzün yaydığı alenen fark edilen şarkıyı. Kızın yanından her geçişimde söz veriyorum kendi kendime, düşünmeyecem, akıl yürütmeyecem, canını şöyle bir mevzuu sıkmış olabilir temalı ihtimaller denizine düşmeyecem, ilgilenmeyecem diye.  O da hava alıp rahatlamak için çıkmış işte işine bak diyorum kendime. Kulaklıkta rakkas dinliyorum tempolu yürüy